. e d e b i d u a l i t e

l o a d i n g

Edebiyat

Romanda Düet: Bir Kitabın Anatomisi

Romanda Düet: Bir Kitabın Anatomisi

İnsan mı romanı, roman mı insanı yazar?

İnsan roman ilişkisinde hangi tarafın daha ağır bastığını bilmemiz olası değildir. Belki bu bilgiye ihtiyaç da yoktur ama bir gerçek var ki; bu etkileşim ilk romandan bugüne, artarak devam etmiştir.

Yazarının düşüncelerinden çıkan bu büyülü dünyayı kitap olarak elimize aldığımız zaman artık ikili ortam ve tek yönlü bir akış oluşmuş demektir. O söyler biz dinleriz… Biz söyleriz o dinlemese de sayfalar tükenince ayrılık vaktinin üzüntüsünü hissettiğimiz olmuştur. Belki itiraf edemeyiz ama bir garip sahiplenme duygusu içine gireriz. Okuduğumuz bir romanın adından bahsedildiğini duyduğumuz herhangi bir ortama, müsaade almaksızın dahil olmak isteriz.

Entelektüel dünyada beşinci sanat olarak kabul gören ve edebiyatın bir alt türü olan romanın bu büyülü dünyasına biz de katkı yapabileceğimizi hayal ettik. 
“Romanda düet olur mu?” sorusuna cevap verdik. 
Bizce oldu, hatta çok da güzel oldu.

Roman, yazarın deneyimlerini veya kurgularını özgürce anlatabildiği düz yazı şeklinde kaleme alınır ve genellikle kitap olarak basılır. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgiyi akademisyen ve araştırmacılara bırakalım.

‘Düet’, her ne kadar sözlük anlamı itibariyle ‘iki kişi tarafından karşılıklı söylenmiş şarkı’ olarak tanımlansa da bu birlikteliği roman için uyarladığımızda nasıl bir zenginlik olurdu?

Dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışalım.

Okur olarak, yazarın empati yeteneğine göre ürettiği kahramanın dünyasını anlamaya çalışırız. Biliriz ki, yazar ne kadar yetenekli olursa olsun, kurguladığı karşı cinsten kahramanı tam olarak anlatamaz. Doğası gereği duygu ve davranış aktarımında muhakkak eksiklikler olacaktır.

Bazı klasik eserlerden örnekler verelim:
Tolstoy, Anna Karenina’yı yazmıştır ve üst seviyedeki yeteneğini kullanarak çok başarılı bir roman ortaya çıkardığı aşikardır.

Balzac, Vadideki Zambak’taki kadın kahramanı başarılı bir şekilde yazmıştır.

Örnekler fazlasıyla çoğaltılabilir.

Her ne kadar başarılı olsalar da, işin doğası gereği bir erkeğin kadın dünyasını tam olarak anlatması beklenemez. Tersi de mümkün değildir.

İşte bu sebeple romanın büyülü dünyasındaki zenginliği, tek yazarlı olmaktan, çok yazarlı olmaya doğru evirsek isabetli olmaz mı?

Bütün bu düşüncelerimizin mahiyetini kapsayacak bir roman yazdık. Çok yakında okurlarımızla buluşacağız.

Kadın ve erkeğin yaradılış itibariyle düşünsel, duygusal ve fiziksel dünyalarının farklı olduğunu elbette biliyorduk. Karşılıklı yazarken bu fark iyice kendini gösterdi. Bazen öyle bir hal aldı ki, bildiğimizi zannettiğimiz gerçekler ile yüzleşirken şaşkınlığımızı saklayamadık.

“Aaaa! Sahiden kadınlar böyle mi düşünür?” veya “Demek erkek böyle hissediyor.” gibi tepkilerimiz oldu. Oysa ki, hayatın içinden insanlar olarak, her zaman karşılaştığımız, üstelik kolaylıkla anladığımızı zannettiğimiz güncel davranışlar ve diyaloglar için de geçerli oldu bu tepkilerimiz.

Elbette bu tespitlerin hiçbiri yeni ve sürpriz değil. İlginç olan, güncel hayatta ilişkilerimizdeki anlaşmazlıkları ve kavgaları çok basit bir diyalog ile çözebileceğimizi fark etmiş olmamızdır. Davranış bilimleri, psikoloji gibi bilim dallarında hüküm vermeye hevesli değiliz ama onlara da katkı sağlamak açısından edebiyatın roman bakış açısını ortaya koymuş olduk.

Bir kitabın anatomisi açısından baktığımızda, kadının ve erkeğin yaradılış farkı her açıdan kendini gösterdi. Yaradılıştan gelen dişil ve eril enerjiye sahip çıkmanınmutluluğun temel kaynaklarından biri olduğunu gördük. Yani kadın, dişil enerjisine sahip çıktıkça erkeğin hoşuna gidiyor. Erkek, eril enerjisine sahip çıktıkça kadının hoşuna gidiyor…

Yaklaşık on beş yıl önce kaleme aldığımız ve sonucunu tahmin edemediğimiz bir çalışma yapmış olduk. Yazım aşaması tamamlandıktan sonra taslak hali ile uzunca bir süre bekledi. Belki de buna ‘demlenme süreci’ demeliyiz. Yaklaşık üç yıl önce, romanın kadın bölümlerini yazan -erkek bölümleri tarafımdan yazıldı- arkadaşımın da onayı ile titiz bir çalışma sonucu yayına hazır hale getirdim.

Bütün bu süreçlerin sonucunda ortaya çıkan eserimizi bazı dostlarımıza ön okuma yaptırdık. Dostlarımızdan aldığımız geri bildirim ile heyecanımız arttı. Okuyanlar genelde ortaya çıkan eseri eleştirmekten ziyade, roman kahramanlarının davranışları hakkında yorum yaptılar. Tam da, bizim dikkat çekmek istediğimiz nokta buydu…

Günümüzdeki mevcut roman türlerine dahil edemediğimiz eserimize ‘Romanda Düet’ demeyi uygun gördük.

İşte bütün bu maceranın sonunda ortaya çıkan eserimizin gerçek değerini okurlar ve eleştirmenler verecektir. Aslında zaman süzgeci her şeyi net olarak belirleyecektir. Umuyoruz ki, bu yeni tarz edebiyat dünyasında gereken değeri ve karşılığı bulur. Böylelikle, romanın büyülü dünyasını zenginleştirmek adına kurduğumuz hayal gerçeğe dönüşmüş olur.