Acaba biz, bizden öncekilerin yapay zekası olup, onları ortadan kaldırmış ve dünyayı ele geçirmiş olabilir miyiz?
Oldukça çılgın bu soruyu cevaplamamız elbette mümkün değil. Ancak ilginç olan şu ki, artık bu sorular şaşırtıcı da değil.
Yapay zeka ve bağlı konularda öylesine hızlı gelişmeler oluyor ki kendi yarattığımız teknolojiden korkmaya başlamanın ilk evresindeyiz. Hatta bu yazıyı okumaya başladığınızdan bitirdiğiniz ana kadar geçecek on dakika içinde dünyada birçok gelişme olmuş olacak. Yani ilk cümleyi okuduğunuzdaki dünya ile son cümleyi okuduğunuzdaki dünya aynı olmayacak…
İşte durum bu, böylesine baş döndürücü vaziyette!
Takip edemediğimiz kadar hızlı gelişen teknolojiyi konunun uzmanlarına bırakarak, yapay zekanın edebiyata yansıması konusundaki olabileceklerden bahsetmeye çalışalım.
Temelde sorulabilecek iki soruyu gündemimize alarak başlayalım.
Acaba yapay zeka edebiyat ve sanat üretebilir mi?
Eğer üretirse insanın yaptığı kadar etkili olur mu?
Öncelikle yukarıda bahsettiğimiz gelişmelerdeki hız düşünüldüğünde her tespitimizin, düşüncemizin ve her önerimizin başına “şimdilik” dememiz gerektiği açıktır.
Evet, yapay zeka edebi eser üretebilir mi?
Aslında bu soruyu sormakta geç bile kalmışız. Dünyada ve ülkemizde yapay zeka ile romanlar yazılmış ve hatta Japonya’da böyle bir roman ulusal yarışmada ilk elemeyi geçmiş. Hızla gelişen bu alanda roman ile birlikte öykü, şiir ve başka türlerde eserler üretilmeye başlanmış olduğu anlaşılıyor. Ayrıca resim gibi görsel sanatlarda da eserler üretilmektedir.
Burada önemli bir sorun daha ortaya çıkıyor.
Edebiyat ve sanat eserini üretmek için yazar ya da sanatçı yetilerine sahip olmadan mühendis olmak veya yapay zekayı kullanan programlara hakim olabilmek yetiyor olacaktır. Bu durumda okur, istediği eserin parametrelerini sisteme yükleyerek kendine özel eserler oluşturabilecektir. Böylelikle sanat ve edebiyat bir tür kapalı devre sisteme geçmiş olacaktır.
Peki ama yeni ve hatta organik olmayan bu türün ismi ne olacak?
Sanırım “Gölge Edebiyat” diye isimlendirmemiz uygun olacaktır. Bu da bizim edebiyat dünyasına önerimizdir…
Elbette bizler de bazı denemeler yaptık. Yapay zeka programlarından birini kullanarak öykü ve şiir yazdırdık. Saniyeler içinde verdiği sonuçlara baktık. Şimdilik yeterince “mükemmel” bulmadık. Belki de “mükemmel” bulmak istemedik. Ama içimden geçenleri sessizce size aktarayım. Hakikaten hiç de fena değillerdi doğrusu!
Bir değer mesele: yarışmalar.
Edebiyat ve sanat alanında ülkemizde ve dünyada birçok yarışma yapılmaktadır. Bu yarışmalarda, eser üreten yazarlardan ve sanatçılardan, seçici jüriye, organizasyon yapan kurum yetkililerine kadar çok ciddi emek ve mesai harcanmaktadır.
Örneğin bir öykü yarışması düşünelim. Yazarın belki günler harcayarak emek verdiği ve daha da önemlisi iç dünyasındaki kurgusal hayallerini yazıya dökerek yarışmaya gönderdiği eserin dereceye girme ihtimalinin heyecanı çok değerlidir. Aynı tür eserleri değerlendirerek aralarından seçim yapan jürinin emeği de değerlidir. Bütün bu organizasyonu yaparak sorumluluk alan kurum yetkililerinin çabaları da ayrıca ciddiye alınmalıdır.
İşte bu serüven içine artık yapay zeka ile yazılmış öyküler de girebilir. Üstelik yapay zekanın ürettiği öyküyü diğerlerinden ayırt etmek için henüz bir ölçek de icat edilmemiştir. Daha da ilerisi, seçici jüri de yapay zeka olur ise ne olur? Mevzuyu bir kademe daha ileri götürelim. Yapay zekanın yazdığı öyküyü, yine yapay zeka tarafından oluşturulan jüri seçerse ne olur?
Bu durumda sanatın ve edebiyatın temel hammaddesi olan duyguyu ne şekilde konumlandıracağız?
Aynı durum felsefe ve sosyoloji gibi alanlar için de geçerlidir. Bu konularda üretilmiş teoremlerin hepsi bir anda nostaljik düşünceler haline gelebilir.
Bütün bu gelişmelere rağmen elimizde sakladığımız gizli bir silah olduğunu düşünüyoruz. Yapay zekanın ürettiği eser insanın ürettiği kadar etkili olamayacaktır. İşte henüz elimizde olduğunu düşündüğümüz silah da bu “etki” meselesidir.
Bir dostum dedi ki, “Bu yapay zeka şiir yazamıyor”.
Ben de dedim ki, “Şimdilik”.
Bütün bu tartışma zemininin, insanı, aslında fark etmeden de olsa kendi geliştirdiği teknoloji ile karşılıklı saf tutma pozisyonuna getirdiği görülüyor. Yani “İnsan kadar iyi şiir yazamaz.” dediğimizde, insan ve teknoloji karşılıklı birer saf tutmuş durumda oluyor.
Bir taraftan “Sıkışınca fişini çekeriz.” diyoruz. Diğer taraftan da fişi çekilince kendine yeni enerji alanı bulabilecek programlar geliştiriyoruz. Kendimize dost muyuz düşman mıyız, belli değil.
Gelişen zamanda, edebi eserlerin ve sanat eserlerinin üzerinde “insan yapımı” ya da “yapay zeka üretimi” diye etiketler görmeye başlayacağız.
Bir gerçek var ki, yapay zeka insanlık tarihinde yazının icadı kadar önemli bir gelişmedir.
“Şimdilik”